Sayfalar

31 Mayıs 2011 Salı

Alkolün Mitolojik Tarihçesi


Alkol kullanımı ve onunla ilgili sorunlar tarihin çok eski dönemlerine kadar dayanmaktadır. Anadolu, Mezopotamya, Mısır ve diğer Akdeniz bölgelerinde yaşamış ulusların alkol kullandıkları tarihsel kayıtlara geçmiştir. Eski Mısır, Yunan, Roma tarihçilerinin alkollü içkilerden söz ettikleri bildirilmektedir. Dünyanın varoluşunu anlatan insanlık tarihinin ortak Nuh efsanesinde; tufan sırasında Nuh'un gemisinde bulunan üzümün önce üzüm suyuna sonra şıraya ve şaraba dönüştüğü, tufandan sonra gemide bulunan insanların şarap içerek karaya ayak bastığı ve şarabı dünyaya yaydığı belirtilmiştir.
Yine kaynakların bildirdiği bir başka efsaneye göre; Nuh peygamber, Ağrı (Ararat) Dağı eteklerinde, günün birinde güzel keçisinin eskisinden daha neşeli olduğunu görür. Önceleri bu duruma bir anlam veremez. Ancak keçinin her geçen gün neşesi artar; hoplar, zıplar, sağa sola tos vurur ve etrafa neşe saçar. Bunun üzerine keçinin peşinden gider ve keçinin yere düşmüş, hafif fermente olmuş üzüm tanelerini yedikten sonra keyiflendiğinin farkına varır. Meyveyi deneyen Nuh peygamber çok beğenir ve sıkarak beklettiği üzüm suyundan (doğal fermentasyon sonucu oluşan hafif alkollü şarap) içerek neşelenir. Ancak bu durumu kıskanan şeytan, bağları alevli nefesiyle kurutur. Buna çok üzülen Nuh peygamber çaresiz şeytan ile pazarlığa girer.
.


Şeytan bir tek şartla bağlara yeniden hayat verecektir; sürüden yedi hayvan kurban edecek ve bu hayvanların kanlarıyla bağlar sulanacaktır. Aslan, kaplan, ayı, köpek, horoz, tilki ve saksağan kurban edilerek kanlarıyla bağlar sulanır. Bağlar canlanarak hayat bulur. Bu nedenle şaraba yedi hayvanın karakteri geçmiştir. Şarabı fazla içen insanlar aslan gibi cesur, kaplan gibi yırtıcı, ayı gibi güçlü, köpek gibi kavgacı, horoz gibi gürültücü, tilki gibi kurnaz, saksağan gibi geveze olabilirler. Bunlar tek tek ya da birkaçı birlikte görülebilir.
Kuşkusuz şarap çok eski bir içki... Birçok araştırmacıya göre şarabın anavatanı Anadolu’dur. M.Ö.3000 yıllarında henüz Avrupa kıtası şarabı tanımazken, Anadolu'da şarap imal edildiği bildirilmiştir. Mitolojiye göre ise, ilk bağcılık ve şarapçılık bilgilerini Yunanlılara öğreten kişi şarap tanrısı Dionysos, Romalılarda ise Baccus'dür. (Bromies, Enhics, Dithyrambos, yeni metinlerde İakkos ve İobakkhos adıyla da anılmıştır.)Tanrılar tanrısı Zeus'un oğlu olduğu bildirilmektedir.
Dionysos, Yunan öncesi tanrılardandır. Trakya ya da Frigya'dan geldiği sanılmaktadır. Zeus ve Apollon ile birlikte antikçağ Yunan düşüncesinin üç büyük tanrısından biridir. Çiftçiliğin, bağcılığın, meyve özellikle üzümün koruyucusudur. Euripides’in Bakkhalar adlı oyununda hem insan, hem de tanrı olan Dionysos, yerine göre kadın kişiliğinden yırtıcı hayvana kadar değişen görüntülerde ortaya çıkar. İki büyük anlamı vardır Dionysos’un... İlki doğa tanrısıdır. İkincisi ve asıl büyük kuvveti de insanla doğa arasındaki ilişki, insanı doğanın sırlarına erdiren büyülü güçtür. Doğanın sırlarına ve gücüne ulaşmak, yani tanrılaşmak, insan için ulaşımı en çok özlenen aşamadır.
Bakkhalar oyununda, Teiresias şöyle der: "... Bu içki dertlilerin derdini avutur, onu içenleri tanrı uykuya kavuşturur, onlara günlük üzüntülerini unutturur. İnsanların dertlerine başka deva yoktur. Bu tanrı, insanların tanrıları memnun etmek için içtikleri şarabın kendisidir; bundan ötürü saadetimizi ona borçluyuz. Bakkhaların sarhoşluğunda da, çılgınlığında da geleceği görme kudreti saklıdır. Azgın kadınları Aphrodite'e iten Dionysos değildir. Bu itiliş onların tabiatında vardır. İnsanların tabiatında olan herşeyde ise bir hikmet saklıdır...".
Eski Atina'da akşamın iki ana bölümden oluştuğu bildirilmektedir: "Deipnon" yani asıl akşam yemeği ve "symposion" yani içki partisi... Yemekte önce iştah açıcılar gelir, sonra ana yemekler yenilir. Bunlar; sarmısaklı mezeler içeren bir tepsi, yeşil şifalı bitkiler, soğanlar, istiridye, ançuez, deniz kestaneleri, dil balığı, tekir balığı, yılan balığı, kalamar, levrek, orkinos, torik ve ıstakozdu. Ardından eller yıkanır, koku ve çelenkler sunulur, librasyon yapılır ve her akşam yemeğinde günlük tapınmanın bir parçası olan ilahiler seslendirilir. Son olarak da akşamın asıl önemli işi olan içki içme faslı başlar. Akşamın içkili kısmının alışılmış eşlikçileri ise meyve ve pastalardır. Ayrıca leblebi gibi lezzetli çerezler de sofradaki yerini alır. Sofradakilerin bir kadehi soldan sağa doğru geçirerek birbirlerinin şerefine kaldırdıkları ve içilecek kadehlerin sayısının ya baştan kararlaştırıldığı ya da serbest bırakıldığı belirtilmiştir.
Atinalı doktor Mnesitheos’un, ertesi gün gecenin cezasını çekmemek için kötü şarap içilmemesini, şarabın tek başına değil fındık ve üzüm eşliğinde tüketilmesini; içki eğer fazla kaçırılırsa içilenlerin çıkartılmadan yatılmamasını, eğer kişi gerçekten kötü hissediyorsa duş yapılmasını, ama durum bu kadar berbat değilse sıcak bir suya dalıp çıkılmasını önerdiği belirtilmiştir.
Hipokrat’ın, suyla karıştırılmış şarabın baş ağrısına, sindirim bozukluklarına, siyatik ağrılarına ve daha pek çok hastalığa karşı kullanılmasını önerdiği, Plutark’ın, şarabı içkilerin en faydalısı, ilaçların en tatlısı ve yemeklerin en lezizi olarak tanımladığı, Julius Sezar’ın, sefere çıktığında askerlerinin barsak enfeksiyonundan korunmaları için her gün bir miktar şarap içmelerini emrettiği bildirilmiştir.

http://www.majadavet.com/Default.aspx?tabid=180

1 yorum:

  1. Özel başer akşam lisesi olarak sizlerin paylaşımlarını devamlı takip etmek ve paylaşımlarınızın devamını dilemekteyiz.

    YanıtlaSil